10 Nis 2015

Londra Rehberi-I

Merhabalaaaar!

Uzun bi' süre yoktum farkındayım. Çok ihmal ettim sizi :( Ama döndüm ve umarım uzun bi' süre daha burda olucam. Çünkü çook geziyorum bu aralar. Dolasıyla da yazacak ve göstericek çok şeyim var. Şimdilik Londra'daki ilk haftalarımdan başlayalım.

Londra'ya ingilizce kursu için geldim. Dil bilgisi açısından pek eksiğim yok ama dinleme ve konuşmamı geliştirmek istiyordum. En iyi yolu da bu sanırım :) 15 Şubat pazar günü Londra Heathrow havaalanına iniş yaptık annecimle. Bizi okulun ayarladığı bir bey karşıladı ve yanında kalıcağımız ailenin yanına götürdü. Aile evi Camden Town'daydı. Çok güzel ve merkezi bi' yerdi. Hemen 5 dakikalık mesafede kocaman bi süpermarket (Morrisons) vardı. Fakat kullandığımız banyoda duş başlığı yoktu, yalnızca küvet vardı. Odamız çok küçüktü, kıyafetler için yer yoktu, odadaki dolaplar doluydu. Biz de bu nedenle okulla (oxford house college) görüştük ve aileyi değiştirmelerini talep ettik. Ertesi gün yeni ailemizin yanına taşındık. Bu seferki evimiz Kilburn High Road ile West Hampstead arasında. İki tarafta da otobüsler ve metro/tren var. Yani yine çok merkezi bi' yer. Ayrıca Kilburn High Road'da birçok Türk ve Arap restoranı ve marketi mevcut. Bu nedenle tanıdık yemekler ve yemek malzemeleri bulmak çok kolay. Yani sanırım taşınmamız çok daha iyi oldu :)

İkinci evimizin sokağı 

Londra'ya ilk geldiğinizde telefon ve ulaşım işinizi halletmelisiniz. Bizim de ilk ev sahibimiz (Debbie) sağ olsun hemen götürdü gerekli yerlere. Telefon için daha önceden araştırma yaptıysanız Lyca ve Lebara'yı duymuşsunuzdur. Uluslarası görüşmeler için en uygunları onlar. 10 pounds(yaklaşık 40 tl)a bir sim alıyorsunuz. Daha sonra içine kontör yükleyip (top-up) mevcut tarifelerden kısa mesaj göndererek ya da arama yaparak satın alabiliyorsunuz. Ben 3 gb internet annemse Türkiye ile 200 dk görüşme almıştık. UK aramaları ücretsizdi zaten kendi aramızda. Bu tarz bi paket tercih edebilirsiniz siz de. Zaten broşürlerde görüceksiniz, birçok tarife ve paket seçeneği var.

Ulaşıma gelecek olursak otobüslerde ve under/over groundlarda oyster karta ihtiyacınız var. Şimdiden söyleyeyim ulaşım pahalı. Bu nedenle kalıcağınız yeri olabildiğince okulunuza yakın tutun. Bu arada Londra bölgelere ayrılmış durumda. Merkez Zone 1 ve onun çevresinde halka halka sırasıyla Zone 2,3,4 diye devam etmekte. Bunu söylememin nedeni, bölgeler arası ulaşım ücretleri de farklı. Örneğin 1. bölgeden 2. bölgeye seyahat etmek 4. bölgeye seyahat etmekten daha ucuz. Benim iki evim de 2. bölgedeydi bu nedenle aylık Zone 1-2 arasında travel card aldım hep. Travel card demek hem otobüs hem tren hem de metroyu gün içinde istediğiniz kadar kullanabilmek demek. Tabii seçtiğiniz bölgeler ve tarihler arasında. İsteğinize bağlı olarak günlük, haftalık ya da aylık alabiliyorsunuz. Veya sadece otobüs için de oyster kart alabiliyorsunuz. Ama pek tavsiye etmem. Özellikle zone 1de otobüsle ulaşım yoğun saatlerde çok zor olabiliyor. Açıkçası Oxford street trafiğinin İstanbul trafiğinden hafif kalır yanı yok. Ücretlerse şöyle, benim aldığımdan örnek vereyim; 1 aylık Zone 1-2 travel card, 123 pounds. Fakat öğrenciler için şöyle bir imkan var. İnternetten oyster photo carda başvurarak %30 indirimli kullanabilirsiniz oysteri. Yani ben şu an oysteri yaklaşık 90 poundsa alıyorum. Hala pahalı ama hiç yoktan iyidir. Ama belli bi' gün sınırı var. Yani oyster photo card alabilmek için 2-3 aydan fazla kalmanız lazım Londra'da. Burdan ulaşımla ilgili her türlü bilgiye ulaşabilirsiniz.

Londra'daki ilk haftamızda ilk evimize yakın olan Regent's Park'a gittik. Kocaman bir park. Hyde Park kadar olmasa da bir günde hepsini gezemezsiniz gezseniz de aşırı yorulursunuz ve tüm gününüz biter diye tahmin ediyorum. Çok güzel ve sakin bir park. London Zoo da bu park içinde. Henüz gitmedim ama Londra'nın en iyi ve büyük hayvanat bahçelerinden biri. Her parkta olduğu gibi bu parkta da sincaplar ve göllerde kuğular vardı. Londra'nın en sevdiğim yanlarından biri bu. Hayvanlar! Ah ama sokak hayvanı olarak kedi ve köpek yok maalesef. Aslında bu iyi bi' şey, hepsinin evi var ve mutlular. AMA kedi sevmeyi o kadar özledim ki anlatamam :( Kedi yerine güvercinler, sincaplar ve kuğularla yetiniyorum. Bugüne kadar hepsini ellerimle besledim en az bir kere :)

Regents parktan bir yağmurlu üç güneşli gün fotoğrafı



Alışverişe gelirsek Selfridges ve Harrods'ı mutlaka ziyaret etmelisiniz. İkisi de oldukça lüks ve büyük mağazalar. Aslında alışveriş merkezi desek yanlış olmaz ama bizim bildiğimiz alışveriş merkezlerinden farklılar. Daha çok fuar gibiler, her markanın standı var ve açık bir şekilde sergileniyorlar. Bazılarının mağazası da var ama %80i açık. Harrods'ı çok gezmedim o nedenle Selfridges hakkında konuşacağım. İçeride kozmetikten tekstile, mücevherden şarküteriye her türlü mağaza var. Çok ünlü markalar (Chanel, Mac, Estee Lauder, Louis Vuitton, Prada, Michael Kors, Givenchy, Miu Miu, Tiffany&Co, Gucci, Burberry, Clinic, Benefit, Yves Saint Laurent.......) mevcut. Sayamayacağım kadar çok mağaza var. Türlerine göre farklı bölümdeler. Mesela alt katta mutfak ve mobilya bölümleri var. Giriş katta bir bölüm parfümeri, bir bölüm kozmetik, bir bölüm çanta. Üst katlarda erkek, kıyafet bölümleri var. İlk girdiğimde ağzım açık kalmıştı, heyecandan, mutluluktan çıldırmıştım. Aynı anda o kadar çok markayı ve ürünü bir arada görmek gerçekten çok çok çok muazzamdı. Özellikle kozmetik ve tatlı bölümünde kendimi kaybettim. Yüzlerce çeşit çikolata..Çikolata kütüphanesi..Kesinlikle ziyaret etmeniz gereken bir yer. 2-3 saatinizi buraya ayırmanızı öneririm. Tabii eğer bir alışverişkolikseniz bu 4-5 saat de olabilir. Eh eğer bir de zenginseniz 6-7 saate çıkabilir :)


Benden şimdilik bu kadar, tatmin edici bir yazı olduğunu düşünüyorum uzun bir aradan sonra. Dediğim gibi bu sefer kalıcıyım. Çokkkk kısa bir süre sonra tekrar görüşmek üzere. Mutlu alışverişler ve kedili günler!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder